İslami atmosferin az olduğu, postal ve dinsizlik felsefesinin bütün baskılarını hissedildiği dönemde Dini mubini islama sarılan ve hakkın sesini gür bir şekilde haykıran ve bir çok insanın hidayetine vesile olan Nakşibendi Tarikatının İsmailağa Cemaat şeyhi olan Mahmut Ustaosmanoglu 93 yaşında 23 Haziran 2022 tarihinde Dâr-ı fenâdan dâr-ı bekâya irtihal etmiştir.
İçindekiler
Mahmut Ustaosmanoğlu 1929 senesinde Trabzon’da dünyaya geldi. Gençliğinde etraftaki köylerin hocalarından ders aldı. 16 yaşında icazet aldı. İcazetinden sonra köyünde ders vermeye başladı.
Henüz askerlik çağına gelmeyecek kadar genç yaşında, yetiştirmiş olduğu talebelerine icazet verdi. 1952 senesinde şeyhi Ali Haydar Efendi ile tanıştı. Askerlik dönüşünde Ali Haydar efendi tarafından İsmailağa Camii’nde imamlık yapması üzerine davet aldı. 1954 senesinde İsmailağa Camii’nde imamlık görevine başlayan Ustaosmanoğlu, bu görevini 1996 senesinde emekli olana kadar sürdürdü. 2010 senesinde İstanbul’da düzenlenen Uluslararası İnsanlığa Hizmet Sempozyumu’ndan sonra kendisine İslam’a Üstün Hizmet Ödülü verildi. Mahmut Ustaosmanoğlu’nun yetiştirdiği ünlü talebeleri arasında “Cübbeli Ahmet Hoca” olarak bilinen Ahmet Mahmut Ünlü de vardır.
Şeyhi Ali Haydar Efendi’nin vefatıyla Mahmud Efendi Hazretleri’nin hayatında yeni bir merhale başlamış oldu. Bir taraftan imamlık yaparak cemaatle, bir taraftan talebe okutmakla, diğer bir taraftan da Ali Haydar Efendi Hazretleri’nin vasiyeti veçhile tarikat ehli ihvanı irşâd ile meşgul oluyordu.
İmamlık yaptığı İsmailağa Câmii’ni hem tekke hem medrese hem de emr-i bi’l-mâruf ve nehy-i ani’l-münker merkezi olarak kullanıyordu. Osmanlı medreselerinde takip edilen usul üzere daha askere gitmeden önce memleketinde talebe okutmuş ve birçok kimselere icazet vermiş olan Mahmud Efendi Hazretleri’nden İstanbul’da da birçok imam, vâiz ve müftü ders aldı.
Kendisi daima insanları ilme, amele ve ihlaslı olmaya teşvik ederdi. O zamanlarda ilim okumak ve okutmak hele ki sünnet-i seniyyeden taviz vermeden bu işi yapmak hiç de kolay değildi.
Köylerde cenazeleri kaldıracak, ramazanlarda teravih kıldıracak ve mukabele okuyacak kişileri bulmak bile zor hale gelmişti. Avam halk Kur’ân-ı Kerîm’i okuyamaz, namaz kılmayı bilemez, dînî vecîbelerden bîhaber ve dahî îman şartlarını sayamaz ve kelime-i şehâdeti bile telaffuz edemez hale gelmişti. On sekiz sene ezân-ı Muhammedî Türkçe okutulmuş, Arapça okuyanlar takibe uğrayıp cezalandırılmıştı. Din adamları ve mütedeyyin insanlar basın-yayın organları kullanılarak kötülenmiş, iftiralar atılarak halkın nazarından düşürülmeye çalışılmıştı ve bu işte oldukça mesafe de kat edilmişti.
Sakallılar, sarıklılar papaz diye yaftalanmış, çarşaflılar öcü gösterilmişti. Bu maksatla nice filimler, tiyatrolar ve piyesler düzenlenmişti. Bu iş meydanlarda çarşaf çıkarma merasimleri icra etmeye kadar varmıştı. İnsanlar körü körüne Avrupa’yı taklit etmeye teşvik edilmiş ve bu hususta bütün ölçüler ayakaltına alınarak her türlü yanlış açıktan işlenir hale gelmişti.
Dînî ilimleri içeren kitaplar bir yana Kur’ân-ı Kerîm okumak bile yasaklanmıştı. Bu şartlar altında dînini öğrenmek isteyenler dağlarda, mağaralarda, ahırlarda ve mezarlıklarda köşe bucak kaçarak, dışarılara nöbetçiler bırakarak ders okumaya çalışıyorlardı.
Kur’ân-ı Kerîm’i Arapçasından okuyabilmenin bile ulaşılması çok zor bir iş olduğu bu ağır şartlar içerisinde Mahmud Efendi Hazretleri’nin kırk-elli senelik kısa bir zaman zarfında erkekli kadınlı binlerce hoca, on binlerce talebe yetiştirmesinin ve yüzbinlerle ifade edilen sakallı erkeklerin ve çarşaflı kadınların yetişmesine sebep olmasının her türlü takdirin fevkında bir hizmet olduğu aşikardır.
Mahmud Efendi Hazretleri’nin yaşadığı zamana ve Türkiye şartlarındaki insanların ahvâline göre ilmi artırmada kullandığı tedrîcî üslub hayret vericidir. Hatta bâzı ilim ehli kimseler bu husustaki inceliğe muttalî olamadıklarından kendisini tenkit bile etmişlerdir. Çünkü insanlara “Emsile, Bina, Avâmil okuyun yeter” diyerek ilme teşvik ediyordu. Kur’ân-ı Kerîm okumayı dahi bilmeyen, geçim derdine düşmüş bir millete “On beş-yirmi sene ilim okumalısınız” demiş olsaydı acaba bu ilmi kim kabul ederdi. Bir zaman sonra ilmî seviyeyi yükseltip zikrolunan kitaplara İzhar ve İzzî gibi diğer kitapları eklemiş ve “İzhar okuyan hocadır” buyurarak insanları daha da heveslendirmişti. Daha sonra bu kitaplara Kâfiye, Molla Câmî, Nûru’l-îzah, Mülteka, Telhis, Şerhu’l-Emalî, Şerhu’l-akaid gibi daha yüksek kitapları ekledi. İlmin temelini bu şekilde atarak birçok talebeler yetiştiren Mahmud Efendi Hazretleri bunlarla da yetinmeyip “Mülteka ezberlenmeli”, “Hidâye okunmalı”, “Mülteka’nın şerhi Mecmeu’l-Enhur’u anlayarak okuyup bitirmeyene hoca demem” gibi sözlerle ilmî seviyeyi daha da yükseltti. Artık “Uzun uzun tefsirler, uzun uzun hadis kitapları, fıkıh kitapları okuyun” diyor ve hoca olduktan sonra yedi sene fıkıh ihtisası yapılması gerektiğini söyleyerek içindeki niyetini dile getiriyordu.
Mahmud Efendi Hazretleri şer-i şerifi bütün olarak gördüğü için sadece ilimle meşgul olup ibadette, zikrullahın medresesi mesabesinde olan tarîkat vazîfelerinde, dîni tebliğ etmekte ve emr-i bi’l-mâruf nehy-i ani’l-münker yapmakta gevşeklik gösterilmesini asla tasvip etmezdi. Bu mevzu ile alakalı sarf ettiği şu sözleri zikretmek O’nun yolunun bir nebze olsun anlaşılmasına yardımcı olacaktır.
Emr-i bi’l-mâruf ve nehy-i ani’l-münker yapılması gerektiğini beyan ederken şöyle derdi: “İstanbul’un bütün evleri medrese olsa emr-i bi’l-mâruf ve nehy-i ani’l-münker olmasa bir değer ifade etmez.” “Allah aşkına acıyın bu insanlara. Sel gibi cehenneme akıyorlar.”
Üstadı Ali Haydar Efendi’den şu sözü çokça naklederdi: “Dîn-i Mübîn-i İslam’ın devam ve bekası emr-i bi’l-maruf ve nehy-i ani’l-münkerin devam ve bekasına, Dîn-i Mübîn-i İslam’ın inkırâzı (yıkılması) ise emr-i bi’l-mâruf ve nehy-i ani’l-münkerin terkine bağlıdır.”
Mahmut Ustaosmanoğlu’nun yazdığı ve onun hakkında yazılan eserler:
• Ruhul Furkan Tefsiri (Henüz 18. cilde kadar yazılmıştır ve 54 cilt olması beklenmektedir)(Açıklamalı Kur’an tefsiri)
• Sohbetler (6 Cilt) (Kendi yapmış olduğu sohbetler)
• Risale-i Kudsiyye (2 Cilt) (Yanyalı Mustafa İsmet Garibullah’ın eserinin tercüme ve izahı)
• Umre Sohbetleri
• Fatiha Tefsiri
• Âyete’l Kürsî ve Amene’r-Rasûlü Tefsiri
• Kur’an-ı Kerim’in Faziletleri ve Okuma Âdabı
• Efendi Babam Buyurdu ki
• Kurânı Mübîn ve Kelime Mânalı Meâli Âlîsi
• Kuranı Mecid ve Tefsirli Meali Alisi
• Efendi Hazretlerimizin Hatm-i Hâce Sohbetleri
• İrşadül Müridin
• Mahmud Efendi Hazretlerinden Duâlar
• Asrın Müceddidi Mahmud Efendi Hazretleri ile Huzur İkliminde İrşad Umresi 2011
• Uluslararası İnsanlığa Hizmet Sempozyumu Ödül Töreni
• Tembihat
• Mektubatı Mahmudiyye
“Alimin ölümü, âlemin ölümü gibidir”. Ölüm haktır. Her canlı da ölümü tadıcıdır. Cenabı Mevlamız Kuranı Kerimde “Bu dünya hayatı sadece bir eğlence ve oyundan ibarettir. Asıl hayat ahiret yurdundaki hayattır. Keşke bilseler!” (Ankebut-64), Başka bir ayette; “Her nefis ölümü tadacaktır. Sonunda bize döndürüleceksiniz” (Ankebut-57) buyurmaktadır. Bu ayetler ışığında ölüm kaçınılmaz son olduğunu unutmadan yarın ölecekmiş gibi yaşamalıyız.
Ülkemizin manevi önderlerinden biri olan Mahmut USTAOSMANOĞLU hoca efendiye islami sohbet dini sohbet ve islami radyo gibi alanlarda hizmet veren Muslumanlar.Net ailesi olarak Cenabı Mevla’dan rahmet, ailesine, sevenlerine ve talebelerine sabırlar diliyoruz.
imtihan
24 Haziran 2022 at 15:17Bakma Görürsün
Görme Konuşursun
Konuşma Buluşursun
Buluşma HELAK olursun….
Mahmud Ustaosmanoğlu’nu pek tanımasam da bu sözünü liseden beri dışarı çıktığımda aklıma getirirdim. Haklıydı ve günümüzdeki zinanın çoğalması da bu adımların hepsini aman nolacak demiş olmamızdan kaynaklandı.
Allah rahmet eylesin. Rabbim cennetinde güzel makamlar versin. Bizlere de acısın merhamet etsin… Alimler öldükçe, dünyada ilim cahillerin elinde eziyet görecektir. Rabb’im hayırlı insanların varlığını çoğaltsın. Hayatımıza Allah için dostlukları var olsun.
Eline sağlık Efsane…
KoraY
25 Haziran 2022 at 21:25Sen öldü sanırsın.. o ebedi yurdunda cennettedir.