İçindekiler
Güvenli bir yere ve varlığa sığınma ve güvenlikte olma anlamına gelen istiaze kavramı, Allah’a sığınarak kurtuluşa erme anlamına gelmektedir. Başka bir deyişle istiaze; kovulmuş olan şeytanın şerrinden Allah’a sığınmaktır. Güvenlik ihtiyacının giderildiği en son ve en mükemmel makam Yüce Allah’tır. Bu nedenle, her işe başlarken Allah Tealaya sığınmak mecburiyetindeyiz. İstiaze, kendimizi, kulluğumuzu keşfetmenin aracıdır. Hayatımız ancak Allah’a yönelmekle, O’na iltica etmekle anlam kazanır. Dünya bir imtihan yeri ve bu dünya da insanın en büyük düşmanı şeytandır. O, insanı doğru yoldan saptırmak, aldatmakla görevli ve mühletlidir. Bu görevi gerçekleştirmek için de gizli aşikar bir çok yola başvurur. Bundan ötürü insanoğlunun uyanık olması, rabbine sığınması peygamberi metodu uygulaması gerekmektedir.
15 Haziran 2022 tarihindeki Tefsir sohbetleri dersimizde işlemiş olduğumuz dersi hatırlayacak olursak, insanoğlunun yaşamış olduğu ilk tecrübe insanın bir himayeye, bir sığınağa muhtaç olduğu anı göstermektedir. Hani, “Ey Âdem sen ve eşin Cennete yerleşin, orada dilediğinizden bolca yiyin, ancak şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz”(Bakara, 35) emrine muhatap olan insanlığın ebeveyni, Yüce Allah’ın “Şeytan sana ve eşine düşmandır. Sakın ola sizi Cennetten çıkartmasın yoksa sıkıntı çekersin.”(Ta-ha,117) uyarısını bir anda unutmuşlardı. Bu gafleti fırsat bilen şeytan ise bazı asılsız vaatlerle ayette de belirtildiği gibi “Derken şeytan, birbirine kapalı ayıp yerlerini kendilerine göstermek için onlara vesvese verdi ve: Rabbiniz size bu ağacı sırf melek olursunuz ve ya ebedî kalanlardan olursunuz diye yasakladı, dedi. Ve onlara: Ben gerçekten size öğüt verenlerdenim, diye yemin etti.”(Araf, 20-21) onları aldatmıştı. Allah (c.c.)’ın uyarısını unutup kendilerine apaçık düşman olan şeytanın oyununa gelen Hz. Adem ile Hz. Havva Allah’ın emri ile yüce bir makamdan yani Cennetten daha aşağı bir makama yani dünyaya gönderilmişlerdi. Bir anda kendileri ile baş başa kalıveren Hz. Adem ile Hz. Havva yalnızlık ve çaresizlik içerisinde hatalarının farkına vardıklarında “Rabbimiz, biz nefsimize yazık ettik. Şayet sen bizi bağışlamazsan hüsrana uğrayanlardan oluruz.”(Araf, 23) duasıyla Rahman’ın affına ve merhametine, O’nun sonsuz himayesine sığınmışlardı.
“Yoksa darda kalana, dua ettiği zaman icabet eden ve o sıkıntıyı gideren ve sizi yeryüzüne halife kılan mı hayırlı?” buyuran Rabbimiz, bizi zor durumda bırakan çeşitli dünyevi sıkıntılarla karşılaştığımızda yine en muhkem sığınağa, yani O’nun kudretine ve merhametine sığınmamızı istemektedir. İnsan zaaflarıyla var olduğu müddetçe (ki her zaman öyle kalacaktır) inanmış kişi, kendisinden daha yüce olan Allah’a sığınmaya devam edecektir. Nitekim inançsız insanların dahi en zor ve çaresiz anlarında Rahman’ın sonsuz merhametine sığındıklarını ifade eden aşağıdaki ayet, bu duygunun, yaratılışın bir parçası olduğunu göstermektedir:
“Sizi karada ve denizde gezdiren O’dur. Öyle ki gemilerle denize açıldığınızda, gemilerin elverişli bir rüzgârın önünde yolcuları alıp götürdüğü zaman (olanları düşünün), gemidekiler sevinç ve güvenlik içinde hissederler kendilerini. Derken bir fırtına yakalar gemiyi ve dalgalar her yandan kuşatır onları. Öyle ki (ölümün) kendilerini çepeçevre sardığını düşünürler de (o zaman) dinlerine sıkı sıkı sarılıp yalnızca Allah’a yönelerek: ‘Bizi bu (felâketten) kurtarırsan, andolsun ki şükreden kimselerden olacağız!’ diye yalvarıp yakarırlar O’na.” (yunus-22)
İstiazenin Hükmü
Kur’an okumaya başlanırken euzu çekmek farzdır. Yüce Allah’ın bu konudaki emri şudur:
“Kur’an okuduğun zaman kovulmuş şeytandan Allah’a sığın” (Nahl-98)
Bu sığınmanın ifadesi şöyledir: Eûzu billahi mine’ş-şeytâni’r-racîm.
Manası: “Kovulmuş şeytandan Allah’a sığınırım“. Allah’ın, Kur’an okumaya başlanırken, “eûzu” çekmeyi neden farz kıldığının cevabını şu ayette bulabiliriz:
“Senden önce hiçbir resul ve nebî göndermedik ki, o bir temennide bulunduğunda şeytan ille de onun arzularına bir şeyler katmaya kalkışmasın. Fakat Allah şeytanın katmaya çalıştığını iptal eder. Sonra Allah kendi âyetlerini (onun kalbine) sağlam olarak yerleştirir. Allah hakkıyla bilmekte, hikmetle yönetmektedir.” (Hac 52)
Şeytan, bütün peygamberlere gelen vahye müdahale etmeye kalkışarak vahyin kanalına şeytanî vesveseleri katmaya çalışmıştır. Aynı şekilde, bizim okuyacağımız Kur’an’ın anlaşılmasına, ondan alınacak hazzın duyulmasına ve feyzinden istifade edilmesine de müdahale edebilir.
İşte bu müdahaleyi engellemek için Allah’ın yardımını dilemek gerekmektedir.
(Eûzu) kavramı, “el-avz” mastarından türetilmiş olup; “himayeyi aramak, sığınak istemek, kurtarma isteğinde bulunmak, Allah’a karşı acziyetini, hayranlığını ilan etmek” anlamındadır.
İsim olarak da; “sığınak, inziva köşesi, düşkün evi, mabet” manalarına gelmektedir.
İstiaze, insanın kendi gücünü yetersiz görüp Allah’a sığınması, Allah’a güveninin sonsuz olduğunu ifade etmesi; kendisini müstağni (kendi kendine yeterli) görmemesi erdeminin işaretidir. İnsanın kibrinin kırıldığı yer, istiaze duasıdır.
Şe-ta-ne; “bağlamak, bitiştirmek, zaptetmek, mani olmak, muhalefet edip uzaklaştırmak, haktan uzak olmak, derin kuyu, azgın ve şerir kimse, susuzluk, pek zehirli ot” manalarına gelmektedir.
Hz. Adem ile Havva kıssasında da görüldüğü üzere, insanı doğru yoldan saptırmayı ahdettiği için şeytan, kendisinden Allah’a sığınılacak baş ayartıcıdır.
Şüphesiz şeytan sizin için bir düşmandır. Öyle ise (siz de) onu düşman tanıyın. O, kendi taraftarlarını ancak alevli ateşe girecek kimselerden olmaya çağırır. Başka bir ayet de ise; Eğer şeytandan gelen kötü bir düşünce seni ayartmaya çalışırsa, hemen Allah’a sığın. Çünkü O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. (Fatır-6)
Peygamber Efendimiz bu konuda: “Şeytan, insanın içinde, tıpkı bedenindeki kan gibi dolaşır” buyurmuştur.
Her insanla birlikte var olan ve hiç kimsenin içinden atamayacağı bu kötülükten kurtulmanın yolu, onu da yaratan Rabbine sığınmaktır.
Cehalet şeytandan daha etkilidir; çünkü cahil insan, hem cehaletin kötü etkisi altındadır; hem de şeytanın etki alanı içinde olduğunun farkında değildir:
Cehaletin tahribatından, Allah’ın yardımı olmadan kurtulmak mümkün değildir, cehalet, düşmanı dost, dostu düşman, gerçeği sahte, sahteyi gerçek, iyiyi kötü, kötüyü iyi, doğruyu yanlış, yanlışı doğru gösterir, cehalet, insanın önünü karanlığa boğduğu için insanın adım atmasını engeller.
Oğlunu kurtarmasını isteyen Nuh’a Allah, bilmediği bir şeyi kendisinden istemesi halinde cahillerden olacağını bildirince Nuh Allah’a sığınarak şöyle dua eder:
Nuh dedi ki: “Ey Rabbim! Ben senden hakkında bilgim olmayan şeyi istemekten sana sığınırım.
İnsan Allah’tan bir istekte bulunurken, o meselenin fayda ve zararını bilmiyorsa, isteğinde hata yapabilir. Allah’tan bir şey istemek de bilgiye dayanmalı, bilginin rehberliğinde olmalıdır
“Evinde bulunduğu kadın, onunla ilişkiye girmek istedi. Kapıları iyice kapattı ve “haydi gel!” dedi. O da “Hâşâ, Allah’a sığınırım! Zira kocan benim velînimetimdir, bana iyilik edip evini açtı. Gerçek şu ki zalimler iflah olmaz!” dedi
Kibirli insanlar, şeytanla ortak yönü olan insanlardır. Varlıklar arasında ilk günahı işleyen şeytan, kibrinden dolayı bu günahı işlemiştir. İnsanların şeytana en yakın olanları, kibirli olanlarıdır. Bu insanlardan Allah’a sığınmak gerekir.
Musa da, ‘Ben, hesap gününe inanmayan her kibirliden, benim de sizin de Rabbinize sığınırım’ dedi.
Hz. Musa, peygamber olduğu halde ahirete inanmayan kibirli adamdan Allah’a sığınmıştır. Zira bu tip insanların ne yapacaklarını kestirmek mümkün değildir.
Muavvezeteyn olarak anılan surelerden biri olan Felak/3 ayeti, “Basan zifiri karanlığın şerrinden, tan yerinin Rabbine sığın!” şeklindedir. Zifiri karanlıkta ne vardır da ondan Allah’a sığınmak gerekiyor?
Basan zifiri karanlık şunu ifade etmektedir: Kötülüklerin çoğu gece gerçekleştirilir. Şeytan gece vakti daha etkili bir şekilde faaliyete geçer. İçkinin içilmesi, zina ve savaşların ilan edilmesi, hep gece vakti olmuş ve olmaktadır.
Diğer taraftan, Allah’ın belaları daha çok geceleyin, sabaha karşı gelir. Allah’ın, tabiat olaylarını kullanarak insanları cezalandırması, genellikle gece olmuştur:
(Azap yurtlarına indiğinde, uyarılanların sabahı ne kötü olur) (Saffat/177)
(Sen gecenin bir kısmında ailenle yürü). (Hud/81)
Basan zifiri karanlık ifadesi, insan nefsinin beyni ve gönlü örtmesidir. Akıl güneşinin ve imanın önünü bulut gibi kapatıp, insan davranışlarının bu güçlerle olan bağını koparması ve onların ışığından istifade etmesini engellemesidir.
Aklın ve düşünce ışığının kaybolması, iman nurunun gönülde batması, nefis dumanının oraları istila etmiş olmasından kaynaklanır. Basan zifiri karanlık nefsin, insanın iç alemindeki ışığı söndürmesini ifade etmektedir. İnsanın iç alemindeki, yani psikolojik yapısındaki böyle menfî bir oluşumun engellenebilmesi için, ilahi yardım şarttır.
Sonuç olarak özetleyecek olursak, istiaze bir temizliktir. Kalbi, zihni ve duyguları şeytanların vesveselerine karşı ilahi koruma altına almak, Kur’an’ı Allah’ın himaye ve rahmeti altında okumaktır. İstiaze kalp amellerinden olan önemli bir ibadettir. Bu ibadetle Allah’a kulluk eden mümin zımnen çok şey ikrar edip, şahitlikte bulunur. Allah’ın mutlak kudret sahibi olduğu, sığınılacak merci olduğundan hiç şüphe yoktur.
İslami sohbet, Dini sohbet gibi alanlarda hizmet veren mobil sohbet odalarımıza siz de katılabilir, istiaze hakkında bilgi paylaşımında bulunabilirsiniz.
Muezza
19 Haziran 2022 at 01:24İstiaze’nin Manası
(Eûzu) kavramı, “el-avz” mastarından türetilmiş olup; “himayeyi aramak, sığınak istemek, kurtarma isteğinde bulunmak, Allah’a karşı acziyetini, hayranlığını ilan etmek” anlamındadır.
İsim olarak da; “sığınak, inziva köşesi, düşkün evi, mabet” manalarına gelmektedir.
İstiaze, insanın kendi gücünü yetersiz görüp Allah’a sığınması, Allah’a güveninin sonsuz olduğunu ifade etmesi; kendisini müstağni (kendi kendine yeterli) görmemesi erdeminin işaretidir. İnsanın kibrinin kırıldığı yer, istiaze duasıdır.
Emeğine sağlık Efsane, “istiaze”gibi güzel kavramların hikmetini inkişaf ettikçe Kuran hakikatlerine daha kolay yelken açıyoruz. Rabbim Razı olsun . Cümlemize istifade buyursun.